Blog Yazılarım

BEN KADINIM

İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinde bir odak noktasıdır. Her yıl emek veren ve başarıya ulaşmak için mücadele eden kadınların günü olan 8 Mart’ta, Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz. Her sporcunun, sanatçının, girişimcinin, siyasetçinin; kendi alanında benzer mücadeleler verdiğine tanık oluyoruz. Aslında her birimizin amacı aynı: ‘Dünyaya kadının gücünü ve yapabileceklerini göstermek.’. Her birimizin hikayesinin altında görünmeyen buz dağları olduğunu söyleyebiliriz. Ben de bu yazım ile, kendi buz dağımın görünmeyen yüzünü sizlere anlatmak istiyorum. 

 

Ben de kendimi bu mücadeleci kadınlar arasında görüyorum. Gerçi mücadele etmeye başladığımda 5-6 yaşlarımdaydım ve o dönemde boğuştuğum şeylerin beni bugünlere getireceğini tahmin bile edemezdim. Kendi branşım olan aerobik jimnastiğe geçmeden önce, bale ve artistik jimnastik ile uğraştım. 2.5 yaşımda başladığım bale serüvenimde yeteceğimi keşfeden ve devam etmem için aileme ısrarda bulunan İspanyol bale antrenörü Maria Urdampilleta olmasaydı bugün bu yazıyı yazamazdım. Kendisinin İspanya’ya dönmesi üzerine tavsiyesi üzerine artistik jimnastiğe geçiş yaptım. O dönemlerde yalnızca hobi olarak sürdürdüğüm bu branşta, katıldığım ilk yarışma olan okullararası il müsabakası ile büyük ve keskin bir viraja girdiğimi fark etmemiştim. Bu müsabaka ile birlikte aerobik jimnastik branşını tanımaya ve sevmeye başladım. Fakat eğitimimi verecek olan antrenör ile antrenman yapacağımız salon Manisa’daydı. Biz ise Akhisar’da oturuyorduk (50 km’lik mesafedeki Manisa’nın bir ilçesi.). Aileme maddi ve manevi anlamda büyük bir külfete mal olacağını bilsem de, hem onların bana olan inancı hem de benim yaptığım işi çok sevmem doğrultusunda bu maratona başlamaya karar verdim. O günden beri her antrenman için o 50 km’yi gidip geliyorum. 

Belli bir müddet çalıştıktan sonra artık yarışmalara katılma vakti gelince ben ve takım arkadaşlarımı büyük bir heyecan basmıştı. Tesadüf eseri ilk yarışmam Manisa’da düzenlenmişti ve arkadaşlarımla beraber 8-9 yaş kategorisinde dördüncülük elde etmiştik. Birçoğunuz ilk yarışmaya göre elde ettiğim başarıyı takdir edebilirsiniz ya da ‘bir dünya şampiyonu ilk turnuvasında birinci olmamış’ diye şaşırabilirsiniz. O zaman daha da şaşırmaya hazır olun; çünkü, yarışmaya yalnızca dört ekip katılmıştı. Yani biz sonuncu olmuştuk. Bu durum benim motivasyonumu kırmamıştı, çünkü jimnastiği yalnızca hobi olarak yapıyordum ve yaparken de zevk alıyordum. Bununla birlikte ikinci yarışmamıza da katıldık. Ekip arkadaşlarımla yine çok heyecanlıyız: bu sefer baştan söyleyeyim yine yarışmaya dört ekip katılmıştı ve biz yine dördüncü olmuştuk. Ne kadar madalya alamadığım için üzülsem de bu durum benim şevkimi kırmamıştı. O dönemde tek yapmak istediğim şey antrenmanlara gitmek ve deliler gibi çalışıp eğlenmekti. Bu çalışma isteğimi ve hırsımı gören antrenörlerim, benim trio (üçlü) arkadaşlarımı değiştirip bir önceki yarışmanın birincisi olan ekibe entegre ettiler. Ekip arkadaşlarım bana alışmakta ve beni sindirmekte bir hayli zorlanmışlardı. Ta ki katıldığımız ilk yarışmada yüksek bir puanla birinci olana kadar dek. Aynı ekiple iki yıl kadar beraber yarıştık ve birçok madalya kazandık. 2012’de yine bir takım değişikliğine gidildi, aynı yıl ilk yurtdışı yarışmam olan Avusturya Kufstein Open Cup turnuvasına da katıldım. Türk milli takımı olarak yalnızca iki serimiz finallerde yarıştı. Ve biz de takım arkadaşlarımızı trübünden alkışlarımızla destekledik. Geri döndüğümüzde çok sıkı bir çalışma temposuna girdik. 2012 yılının eylül ayında yalnızca 9-11 yaş kategorisinde trio yarışırken, 2013 yılının şubat ayında 12-14 yaş kategorisinde tek, çift ve trio yarışmaya başlamıştım. Hem yaş kategorisi atlamak hem de üç seri ile yarışmalara katılmak beni heyecanlandırmıştı. Yarışmadan iki altın bir gümüş madalya ile dönene kadar bu işi becerebileceğimden emin değildim. Yine aynı yıl milli takım seçmelerine katıldık ve Bulgaristan Borovets’de düzenlenen Open Cup için tek ve çift kategorilerinde çalışmalara başladık. Katıldığımız ilk milli takım yarışması olmasına rağmen altın madalya kazanmamız ve İstiklal Marşı’nı okutmamız kariyerim için önemli bir dönüm noktasıydı. Bu yarışmadan sonra hobi olarak gördüğüm aerobik jimnastik, profesyonel anlamda devam etmem gereken ve aynı zamanda severek yaptığım bir meslek haline dönüştü. O dönem kurduğumuz ekibimizle (Deniz Şahin, Buse Kaplan, Mehmet Ercoş) 2018 yılına kadar birçok yarışmaya katıldık. 

Hayatımdaki keskin virajlardan biri de şüphesiz 2014’te Meksika’da düzenlenen Aerobik Cimnastik Dünya Şampiyonası’na katılmadan önce geçirdiğim süreçti. Yarışmaya katılmadan 10 gün önce belimde oluşan sakatlık nedeniyle hazırlık kampımız boyunca hiç antrenman yapamadım. Hatta ayağa kalmak için doğrulmamda arkadaşlarımın bana destek olduğunu hatırlıyorum. Bununla birlikte bana bağlı olan ekip arkadaşlarımın sorumluluğu ve ilk Dünya Şampiyonası’na katılacak olmanın stresi de beni bir hayli yıpratmıştı. Öyle veya böyle ben arkadaşlarımla beraber yarışmaya gittim; hatta belimdeki sakatlığa rağmen yarışmada yarıştım. Tüm bu etkenlere rağmen yarıştığım üç seride de ekip arkadaşlarımla birlikte finale kalmaya hak kazandık. Ve finalde yarışmalar başladığında stres kontrolümü sağlayamadığım için teklerde daha önce yapmadığım bir hata yaptım ve sırtımın üstüne düştüm. Buna rağmen takım arkadaşlarım Buse (Kaplan) ve Deniz (Şahin) ile birlikte triolarda, Mehmet (Ercoş) ile birlikte çiftlerde bronz madalya kazandık. Türk Milli Takımı olarak ilk defa böyle bir başarıya ulaşmıştık. Fakat buna rağmen tek kategorisinde, elemede gösterdiğim performansı finalde gösteremediğim ve madalyayı kaçırdığım için antrenörüm çok sinirlenmişti. Geri döndüğümüzde belim için 1 ay boyunca rehabilitasyona başladım ve ağır egzersizlerden kaçındım. Rehabilitasyondan sonra antrenmana başladığımda antrenörüm ailem ve benimle konuşmak istediğini söyleyip ‘benim bu branşa uygun olmadığımı, beceriksiz olduğumu ve bana bu branşı bıraktıracağını’ söylemişti. Bunları duyduktan sonra ne kadar üzülsem de yarışmada düştüğüm hareketi tekrar etmek üzere izin isteyip salona gittim. Düştüğü hareketten 200 tekrar yaptığımı hatırlıyorum. 

Bu deneyimden sonra sıkı çalışmalarımızı sürdürdük ve 2016’da Güney Kore’de düzenlenen Aerobik Cimnastik Dünya Şampiyonası’a katıldık. Triolarda Deniz (Şahin) ve Mehmet (Ercoş) ile ikinci olurken, teklerde birinci olmamla beraber medyanın ve basının da ilgisini çekmeyi başardık. Dünya şampiyonu olmamla birlikte Red Bull ile tanıştım ve halen devam eden işbirliğimizin ilk adımlarını o dönemde attık. Yaşadığım ilçe olan Akhisar’ın belediyesi de, Sayın Cumhurbaşkanımızın ilgisi ve telefon görüşmesiyle; belki de tüm kariyerim boyunca hem bana hem de aileme yük olan ulaşım sıkıntımızı çözmek için ulaşım desteği sağlamaya başladı. Dönemin belediye başkanı Sayın Salih Hızlı ile başlayan ve şu anki belediye başkanımız Sayın Besim Dutlulu ile devam eden ulaşım desteğime katkı sağlayan herkese, teşekkürlerimi sunuyorum. Bireysel bir sporcu olarak, daha da önemlisi bir kadın sporcu olarak bu şekilde desteklenmek ve benim gibi yaptığı işler doğrultusunda takdir edilen kadınları görmek beni gerçekten çok mutlu ediyor. 

Takip eden yıllarda bireysel olarak ve çift olarak pek çok yarışmaya katıldım. Her yarışmayı kendim için bir tecrübe olarak görüyor ve çıkarmam gereken derslerle birlikte yoluma devam ediyordum. 2018 yılının sonunda Akdeniz Oyunları’nda 15-17 yaş kategorisi tek kadınlarda birinci olup 15-17 jübilemi yaptıktan sonra antrenörüm ile yollarımızı ayırmaya karar verdik. 2019 yılında büyükler kategorisine geçişim ile; bildiğim her şeyin değiştiğini hissettim. Sanki on senedir yarışmalara katılan Ayşe Begüm, ben değilmişim gibiydi. Gerçek mücadelenin o zaman başladığını anladım. Bu süreçte eski antrenörüm ile yollarımızı ayırdığımız için pek çok antrenör ile konuşup çalışmaya başladık, fakat hiçbiri ile istediğimiz uyumu yakalayamadık. Türkiye Cimnastik Federasyonu’nu ve başkanımız Sayın Suat Çelen’in ilgisi ve yönlendirmesi ile; 2019’un önemli yarışmalarından olan FIG Dünya Kupası’ndan 15 gün önce, aerobiğe başladığımda ilk çalıştığım antrenörüm olan Mehmet Ali Ekin ile idmanlara başladık. 15 günde, yeni bir müzik ve yeni bir koreografi ile yarışma hazırlığımızı tamamladık. Büyükler kategorisinde ilk yurtdışı deneyimim olacak olan Portekiz FIG Dünya Kupası’nda, onun bana olan inancı ve kısa sürede yakaladığımız sinerji ile Dünya Kupası’nı almayı başardık. Ülkemize bir altın madalya daha kazandırmanın gururunu hala daha yaşıyorum. 

2020 yılı ile hayatımıza giren ‘pandemi’ ile sarsıldığımızı fakat buna rağmen bardağın dolu tarafını görüp hayatımıza devam ettiğimizi söylememe gerek yok herhalde. Bir sporcunun yaşayabileceği en kötü şeylerden biri; antrenman yaptığı alandan uzak kalmasıdır. Üç ay, pandemiden dolayı hiç evden çıkmamama rağmen; evde yaptığım antrenmanlar ve sosyal medya dayanışmaları ile formumu korumayı başardım. Mevcut sakatlıklarımın geçmesi için değerlendirebileceğim harika bir fırsat olduğunu düşünüp rehabilite sürecime odaklandım. Sosyal medya platformları aracılığıyla yaptığımız canlı yayınlar ile motivasyonumu korumaya çalıştım. Kendime ve aileme daha fazla vakit ayırdım. Buna rağmen herhangi bir hedefimizin olmaması, malum şartlardan önümüzü göremememiz beni yıprattı. Antrenman salonuna geri döndüğümde, sanki yıllardır cimnastik yapmıyormuşum gibi bir özlem kaplamıştı içimi. Salonda tekrardan çalışmaya başladığımız günden beri takım arkadaşlarım ve antrenörümüz ile, ertelenebilecek veya iptal olabilecek yarışma hedeflerimiz için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Belirsizlik bizi yorsa da, sevdiğimiz iş uğruna salonda ter dökmeye devam ediyoruz. 

 

Ben; cimnastik ile büyüdüm, geliştim. Ve şu an geri dönüp baktığımda, ‘eğer hayatımda cimnastik olmasaydı ne yapardım?’ diye kendime sorduğumda herhangi bir cevap bulamıyorum. 

Ben; gerek sözlü gerek fiziksel olarak tacize maruz kaldım. Ve şu an geri dönüp baktığımda, insanların oluşturduğu psikolojik baskılara rağmen yalnızca işime odaklanıp, sevdiğim işi yaptığımı görüyorum. 

Ben; birçok sakatlık yaşadım. Ve şu an geri dönüp baktığımda her sakatlığımın bende farklı bir anısı olduğunu; onların varlığı ile kendimi daha da güçlü hissettiğimi anlıyorum.

Ben; kariyerim boyunca çok fazla mücadele ettim. Ve şu an geri dönüp baktığımda; ne yaşarsam yaşayayım asla yılmadığımı, pes etmediğimi fark ediyorum. Çünkü ben; kadınım. Siz de asla vazgeçmeyin. 

 Ayşe Begüm 

 

Search